22.11.12

ve dip...

Vee sonunda burdayız... Dipte... Bir bakıma artık hareketin bittiği sözün başladığı yerdeyiz... ( iç ses: ne giriş yaptın bee, ne gerek var ? ) Sanırım kafamızda günlük yaptığımız rutinleri, işleri anlamlandıran , bunları yapmamızın bizim için gerekli olduğunu söyleyen, bizi ertesi gün de yine aynı şeyleri , aynı stresleri , mücadeleleri yapmaya hazırlayan bir merkez , bir lob ( i.s.: vay vay vay ) bir şey var  ya da yok bilemiyorum... Eğer yoksa ben niye şimdi bu kadar gaza geldim onu da bilemiyorum... Ama eğer varsa , varryaaa, varyaaaaaa... O şey belli bir yerden sonra iptal olabiliyor , benden demesi... Durup dururken değil ama korkmayın... Yavaş yavaş da değil...   Yoğun akıcı diyelim... Geliyor , geliyor ve pıt ( i.s: pıt diyorsun ?? )... Her şey o an da kopuyor işte. Çünkü "pıt"lıyorsun. Rapor diyorlar yüzüne saçma bir sırıtış geliyor , hedef diyorlar "Spider - Man " diyorsun içinden , meeting diyorlar " toplantı lan onu adı diyorsun" ... Çünkü sen artık "pıt"lamışsındır...  Pıtlamasan rapor geliyor , hedefleri mail ile attım , ok 5 dakikaya meetingdeyim diyeceksin , yüzünde , kendince işlerden yorulmuş , ben de hep koşturmalardayım yaa ama üzerinden de geliyorum ifadesi veren mağrur bir yüz ile... Ve yine pıtlamadığın için de o rapordaki bir revizeden yada "meeting"de ayaküstü "çakılan" bir iş nedeniyle mesaiye kalacaksındır. ( i.s.: iş  çakılacaksa genelde hep ayaküstü çakılır zaten... ) Mesai saatleri içersinde göreceli mutlusundur , az çok muhabbet ettiğin insanlar  vardır... Önce havadan sudan sonra biraz samimiyet kurulunca ondan bundan hafiften dert yandığın insanlar... Ama asıl arkadaşların "dışarda"dır... Gerçi onların da başka yerlerde mesai arkadaşları vardır ve onlar da aynı muhabbetleri yapmaktadır... Asıl arkadaşlarınla buluşunca ise başlar asıl şikayetler , dertler , sorunlar , saçmalıklar , aptallıklar. Anlatırsın da anlatırsın... Saatler , geceler , biralar , şaraplar , kahveler yetmez... Anlatırsın... Dinlersin... Vee sonra Pazartesi ofise asık uyuz bir suratla gidersin. Çünkü kafandaki o , neydi o , işte o yer , hala da var mı emin değilim , o yer çalışıyordur. Seni sabah kaldırmış , giydirmiş , patates çuvalı gibi servise atmış , ofise getirmiştir. Uyuzsundur , somurtuksundur , çünkü "o yer" çalışırken beynindeki diğer yerler gayet doğal olarak naabıyoruz biz burda yaa ?? demektedir. " Olm biz yaklaşık 30 saat önce bu adama giydirmedik mi ? Şurdaki adamın arabasını çizmeye karar verip son anda neyse demedik mi? Niye merhaba , günaydın diyoruz? Burdaki iş ortamını , yaptığımız bir çok şeyin gereksizliğini ispatlarıyla , anlatmadık mı? Niye aynı işi yapmak için bilgisayarı açıyoruz ? Olm hani bu iş yapılmazdı ?? Nooluuyooo laaannn , aloooo ? " demekte hatta haykırmaktadır artık... Ama kafandaki o merkez, bu haykırışları eşe dosta atılan " öff yine geldik buraya , bitsin bu güüüünn " vs konulu maillerimizi attırarak bizi susturur , bastırır, geçiştirir... Sen de susturulursun  , bastırılırsın , geçiştirilirsin... Ya da pıtlarsın... Pıtladıktan sonrası  daha da enteresandır. Zaten saçma gelen şeyler, bir de bir adım geri çekilip , dışardan bakınca daha da saçma gelir... Aptal dediğin insanlar artık "malmış la bu" seviyesine çıkar... Boş , gereksiz dediğin işleri anında unutursun bile... Çünkü sana zaten bir şey vermemekte , hissettirmemektedir bir de yapmayı bırakınca anında terkedip giderler seni... Onlar yeni pıtlamamış insanlara gidip musallat olurlar artık... Bunda da hiç sıkıntı yaşamazlar çünkü biri pıtlamışsa on  gelir , elli pıtlamamış gelir... Sen pıtlamış olarak hızla uzaklaşırsın oradan... Zaten kafa pıtlayarak mental olarak çoooktan astral seyahat moduna geçmiş  bir de bedenen uzaklaşınca , piuuuuu... Sonraki 3-5 gün "senelik izin" kıvamındadır bedenin... Çünkü yıllardır bu öğretilmiştir , alıştırılmıştır sana... Sen yılda 14 - 18 civarı işgünü dinlensen tamamsındır... ( i.s.: resmi & dini bayramlarla birleştiricen hacı, misss ) Ama ben dinlenmedim ?? - yok yok sen dinlendin sadece farkında değilsin... Aslında dinlenmemenin gün sayısıyla da alakası yoktur... Değil 15 , 30 gün verseler , bir hafta çalıştıktan sonra yine hayatındaki herşey aynıdır... Aynı göz yanması , aynı baş ağrısı , aynı saç dökülmesi , aynı kanlı gözler... Neyse 3-5 günlük senelik izin modu da geçer... İşte o zaman yavaş yavaş vücudun lan noliy ? der... Ee artık böyleyse ben ağrımam ki der başın... Ben de kızarmam , abuk sabuk kabartılar oluşturmam sağında solunda der cildin... Gözün bile gaza gelir ben de kanlanmam lan ! der o zaman (i.s:yaheyya yaheeyyaa heeyyy... 23 nisan türküsü oldu ) ... (i.s.: ulan bir saç dökülmeye devam ediyor , adi yaa ) Ve çoğu pıtlamamış insan için artık boş boş oturursun , yayarsın , salarsın , bırakırsın... Gerçekten de öyle yaparsın... Sokağa bakarsın , arabaların geçişini izlersin, dakikalarca... Kafanda başka bir düşünce olduğu için de değil gerçekten hiçbirşeyi düşünmeden arabalara, sokağa , gelene geçene bakarsın... Sonra "gerçekten ve sadece" en son ne zaman bunu yaptığını düşünürsün... Düşünürsün.... Düşünürsün... Seni pıtlatmamak için bugüne kadar herşeyi yapan "o yere", hala da var mı bilemiyorum , kocaman bir hareket çekersin , içinden ama , o anlar zaten... Lan yoksa artık bildiğin özgür müyüm lan ben (i.s: yavaşşş ) dersin... Ne olursa olsun artık zaten olan da oldu, pıtladım dersin... Yapay, sonradan  kurallarla oluşturulmuş merkez ofislerden , şubelerden , departmanlardan , müdürlüklerden ve sonra o kurallara dünyanın önemli şeyiymiş gibi tapan grup müdürlerinin, uzmanların , "supervisor"ların (i.s.: bu ne yaa?? ) yetkililerin (i.s.: kraldan kralcı adiler ), ceo' ların , yöneticilerin dünyasından çıkmışsındır ne de olsa... Bak adamlar gecemiz gündüzümüz , yaşımız , ağırlığımız belli olsun diye takvim yapmışlar , biz kendi kendimize yapmışız yani hatta o kadar kendi kendimize yapmışız ki farklı yerlerde farklı zamanlarda farklı onlarca takvim olmuş hala da var , sen gitmişsin kafayı, yememiş içmemiş aysonu mutabakatına , yılsonu hedefine , "quarterly" sunuma , yarı yıl raporuna yormuşsun... Pardon da senin ben... Neyse... Sonra kendi oluşturduğun zaman düzeninde , kendi oluşturduğun bitiş tarihleri koyup onlarca insanı bu tarihe uydurmak için mesailere evde çalışmalara zorlamışsın...Sonra işin garibi bunu ilk kim bulduysa , kimse gidip paşam bir sakin , bugün olmaz da yarın olur kasma , inletme insanları bırak evlerine gitsin dememiş , doğru lan yetiştirmek lazım deyip katlaya katlaya bugüne kadar getirmişler ... Öyle bir getirmişler ki hem de... Aysonu deyince beti benzi atan , yılsonu hedefi aklına gelince bir duble daha rakı koyan , yarı yıl raporu aklına gelince gece uykusundan zıplayan insan ordusu yaratmışlar... Bizi yaratmışlar... Bir de bunu rahat al içine , onu öp , sev kokla diye de , " çeyrek dönem sonu hedefin tutarsa uzmanlığın için yeniden konuşucam " " senden çok memnunuz yılsonunda müdürlüğün için elimden ne geliyorsa yapıcam " demişler... Biz de ehee hheeee heee heee demişiz... Hemen sevdiğimize , eşe dosta mailler atıp, anlatmışız... Sonra içten içe ulan o zaman maaş bu olur en azından, e o zaman gelsin iphonelar gitsin blackberryler  gelsin 3 günlük özel fiyatlı(i.s.:hala çakallık )  paris turları gitsin kurban bayramı birleştirmesiyle 15 günlük amerika seyahatleri (i.s.: hacı amerika' ya gideceksen en az 15 gün )  ... Bayramla birleştirilmiş uzun tatil sonrası facebook ' a bir girersin zaten durum ortadadır... Herkes paris' tedir , londra' dadır , amerika büyük kanyon'  dadır ve bunları da  "upload 4 hours ago near Avcılar"  yapmıştır. Yemi yutmuştur... Yutmuşuzdur...Hatta yılda 5 -10 gün ağzımıza çalınan bu balı ( i.s. : kesin o da glükoz şurubludur ) sevmişizdir. Yine ağzımıza çalsınlar diye de daha gazla daha fazla çalışmışızdır... Bu sarmalda kendimizi belki de bazen kaybetmişizdir ve bulunamamışızdır... Hislerimizi kaybetmişizdir... Baş , karın , ülser , mide ağrılarını histen sayarsak o ayrı tabi... Sadece ve sadece çalışmaktayızdır , haftasonları bağırıp çağırıp dertlenip sonra yeniden çalışmışızdır...  Amaaaa fazla , aşırı çalışmak dediğin şeyin,  raporun , sunumun yetişmesi için değil de  ancak evini yandaki derenin basma riski varsa ve bunun çözümünün acilen evin önüne bir duvar örmeyle engelleneceğini biliyorsan bu duvarı örmek için yada aç kalmamak adına tarladaki kabağın, kirazın, elmanın bozulmadan toplanması için olması gerektiğine düşünüp inandığında ise o "pıt" sesini duymuşsundur işte... Artık geri çekilmişsindir... Durmuş , rahatlamışsındır... Vücut saatin yat dediğinde yatarsın , kalk dediğinde de kalkarsın... Kahveni demleyip içersin... Öyle ağzın yana yana , acele acele değil... Koklaya koklaya keyfini ala ala... Saat 12:30 - 13:00' da değil karnın acıktığında yemek yersin... Dışarıyı izlersin arabaları yürüyenleri... Sonra biraz da internete bakayım dersin ...  Sonra aklına vakitsizlikten ya da vaktin olsa bile o anında ,bilgisayar ekranına bakmaktan artık gına geldiğinden, başka şeyler yaptığından , bir türlü yapamadıkların gelir... Dersin ki blog yazayım lan ben bi??!! Öyle yazarım gelene geçene olana olmayana ( i.s.: her türlü... )... Zaten dip'teyim dersin... Ben de dip' ten yazarım  o zaman dersin...Ama bu dip , son olan , boktan olan dip değil... Herşeyi bıraktığında , durduğunda , saldığında , yaydığında bulunduğun dip... Güzel bir dip yani burası... Bir de dip' i gider diiip yapar ingilizce deep' e çağırışım yaptırırsın , derin dersin yani alttan alttan ( i.s.: çakallığın bini bir para anasını satayım ) ... Boş değilim olm aslında derken bir bakmışsın , boş olmuşsun , uçmuşsun , gitmişsin... Pıt...