20.12.12

kayıp...

Herşey ne kadar güzel başlamıştı oysa ki ... Rengarenk kalemlerimiz , çantalarımız vardı... Üzerlerinde türlü türlü cizgi film kahramanları, figürler... Önce düz çizgilerle başlamıştık sonra yatay , yatık çizgiler geldi... Sonra yavaş yavaş okuma sayma girişimleri... Hecelemeler , sayfada kaç tane meyve (iç ses: meyva?) olduğunu bulmalar , sayfadaki farklı olanı bulup işaretlemeler... Cin Ali ile beraber hecelemeden okumaya yatay geçişler (i.s.: r ile biten heceleri ne kadar da uzatırdım arrrrrr-ka-daş) ... Kümeler , kesirler , tamlamalar , betimlemeler... Sonra gelsin her derse ayrı ayrı hocalar... ( i.s: ilk nooluyo lan deyiş ) Üslü sayılar , coğrafya , tarih , kafiye çeşitleri (i.s.: allaa allaaa ?) ... En sonunda da gelsin büyük hollywood yapımı prodüksiyon , bombalı , flashlı , zıplamalı , ışıklı final... ÖSS, ÖSYM,OGS ya da herneyse işte... Muhtemelen hayatımızın ilk yarış atı modu ama son değil kesinlikle... (i.s.: ben genelde samanlıkta durup  antremanlara koşuya az kala çıktım gerçi ama o bile yetti...) Vee üniversite... Ben atomu parçalayıp , o parçaladığım atomları yine kendi tasarladığım turbo dizel 22 vitesli uzay aracımla Pluton' a yollayacaktım??! ama gel gör ki Pluton gezegen değil dedi kendi bilmezin biri  ve benim bütün devreler işte orada yandı... Kendimi bildim bileli yani profesyonel eğitim hayatımda (i.s.: sonuçta kitaptır defterdir kalemdir yardımcı kitaptır  dersanedir bayağı para yiyor bu eğitim işi hacı bildiğin profesyonel bir sektör yani ) böyle bir yıkımı ilk pi' yi 3 alabileceğimi öğrendiğimde yaşamıştım bu da ikincisi oldu... İşte o zaman bıraktım kendimi playstation kafelerin, bir yön kumandalı , 4 üst , 2x2 başparmaklı , titreşimli, kablolu kollarına...  Orada da oyunları oynamayı beceremediğimi anlayınca okulu bitireyim de artık atılayım hayata artık bir yetkili , bir uzman olayım , bir supervizor (i.s.:bu ne iş yapar ki acaba diye  ne çok sormuştum kendime) bir "şey" olayım dedim... (i.s: iyi bk yedim) Sonuçta biz böyle büyütülmüştük... Oku büyük adam ol demişlerdi bize... Mimar ol, doktor ol, bankacı ol, bilgisayar mühendisi ol... İyi para kazan , arabanı al , evlen , kredi ile evini al sonra da çocuk yap...  Adapazari Ekspresi anasini satayim:))  Hedefler değişik olabilir ama tren oldugumuz baki... (i.s.:Gerçi ara sıra kendimi trene bakan öküz gibi de hissetmedim değil ) Öyle böyle bunların birçoğunu yaptık yapıyoruz ya da yapacağız... Ama sanırım "neden" yapıyoruz sorusunu hangi arada sorduk ve de cevabını bulduk ya da sorduk mu onu ben işte hatırlayamıyorum kendi adıma... (i.s.: artık ne içtiysem ) Robotik bir şekilde (i.s.: robotik diye bişey var mı acaba yoksa ve tutarsa "ben buldum,birim!!" ... ) herşeyimiz "tamam" olsun diye debeleniyoruz... Ama kusurluluk , eksiklik bir seçenek mi (i.s.: bazı şeylerin eksikliği gerçekten eksiklik mi ?) öyle de olabilir mi ? Bunları hiç bilemiyoruz belki de hiç bilemeyeceğiz... (i.s.: robotik diye birşey var galiba bu arada yaa ) Tamam şu anda da herşeyimiz tam değil ve milyon tane o da olsa iyi olur ah bi' şundan da olsa dediğimiz tonla şey var... Ve bunları elde edebilmek için umudumuz , kariyer planlarımız , hedeflerimiz  var tutturmak için de  debelenip , gecemizi gündüzümüze  kattığımız... En başında da dediğim gibi ... O Plüton nasıl gezegenlikten çıkar arkadaş ?? Yok yok o değildi... Herşey çok güzel , çok renkli , çok basit başlamıştı... Sabah servisimiz kapıdan alır okulumuza getirir , akşam üstü eve bırakır... Bir atıştırmalık yer , biraz çizgi film izler sonra da akşam yemeğine kadar defterine 3 sayfa çizgi çizme , elma armut boyama ödevini yapar , yemeğini yer  , biraz takılıp yatardık... Gecemiz , gündüzümüz , haftasonumuz , haftaiçimiz belliydi... Başlangıç ile şu anki son nokta arazındaki mesafe bayağı kazık şekliyle duruyor önümüzde... Belki de bana en çok bu koyuyordur , bilemiyorum...  Arkadaş ne ara  ipin ucunu kaçırdık , nerede birşeyleri farketmedik de iş buralara kadar geldi ? O zaman da alıyor bir endişe ??!!!(i.s.: pimpirik )  Belki şu anda da birşeyleri yine farkedemiyoruz ve bir 10 sene sonra ( i.s.: niye hep 10 sene derler ki , ben 8 dicem anasını satayım  , benim yazım lan bu!! ) 8 sene sonra yine aynı şeyleri düşüneceğiz ve bu sefer de 8 sene öncesini özleyeceğiz ? Yine birşeylerimiz eksik olacak , ihtiyaçlarımız , olmazsa olmazlarımız  mutlaka sahip olmamız gereken yeni yeni şeyler olacak... Sarmaldayız yani, rutinde... Arkadaş insan içsel dünyasına dönüp nerde hata yaptığını ararken bile rutine düşer mi ?! : )) Nasıl bir hayat lan bu !? :)) ( i.s.: tarih tekerrürden ibarettir deyip , kendimi kurtarır mıyım acaba ? yok lan kurtarmayacağım böyle diye diye bu hale geldik zati... ) Bu kadar sahip olmamız gereken! şey olunca , onları elde etmek içinde plan program  , plan-programlar da hedefleri getiriyor... Her hedef de o kadar kendimizi kaybetmemizi ... Olmayan hedefler de hep başa dönüp düşünmeyi... Hedefe neden ulaşamıdığına ilişkin soruları getiriyor ... Sonra da olmayan hedefe ulaşmak için plan program ve o plan programın hedefleri... Ooyyyy ooyyyy oyyy...Belki de bir hedefimizin olmaması , olmayan hedefin tutup tutmama gibi sorunu olmayacağı için bizi bu iç burukluğundan kurtarabilir ?  Belki rengarenk çizgi kahramanlı çantalarımız olmaz ama yeniden sayfalara elma armut çizip içini boyayabiliriz... Belki de akıllı amcalar teyzeler tarafından  yazılmış çizilmiş bu "career path"  lerden çıkıp ormana , çayıra , çimene dalmak en doğrusu , en olması gerekendir... Orada hep kitaplarda kağıt üstünde kaç tane olduğunu saydığımız  davukları (i.s.:  hee davuk  :) ) kovalayıp  koşturmak güzel olan , aklımızı boşaltacak olan belki... Bir çoğu anlamaz bizi , deli , kayıp gözüyle bakarlar bize belki de... Ne yapalım? Hepimize harita vermişler... Ama nasıl kullanılacağını öğretmemişler... Biz de "yukarı" gidiyoruz diye -dip-te bulmuşuz kendimizi...